Panik Bozukluğu Nedir?
Günlük yaşantımızda çoğu zaman korku, kaygı, endişe, panik terimlerini birbirinin yerine kullanırız. Aslında durumu daha iyi anlayabilmek için her birinin ayrı ayrı açıklanması gerekir.
Korku, genellikle dışarıda bulunan, gerçek, açık seçik tanımlanabilir bir tehlikeye karşı kişinin tetikte olması ve önlem almasını sağlayan uyarıların tümüdür. Aniden ortaya çıkar, o anla sınırlıdır ve terleme, titreme, kalbin hızlı hızlı çarpması, nefes alıp verişin hızlanması gibi vücudu harekete geçiren ve yeni duruma hazırlayan birtakım sinyalleri ortaya çıkarır (“ savaş ya da kaç” tepkisi). Kaygı, diğer bir ifadeyle anksiyete ise, korku duygusu ile yakından ilişkilidir. Fakat, korkuya göre daha bilinmeyen, içten gelen veya kökeni içsel birtakım çatışmalara bağlı olan uyarıları içerir. Korkuyla karşılaştırıldığında daha beklenmedik, daha uzun süreli, daha yaygın, daha yavaş bir şekilde ortaya çıkan ve tanımlanması daha zor bir duygudur.
Acaba “Panik Atak” mı Geçiriyorum?
Panik atak, korku ve kaygı duygularının beraber ve yoğun bir şekilde yaşandığı, zaman zaman kendini gösteren apayrı bir dönemdir. Algılanan tehlikeye karşı, birkaç saniye içerisinde başlayan, genellikle 10 dakika veya daha kısa bir süre içerisinde doruk noktaya ulaşan birtakım “bedensel” ve “bilişsel (düşünce ile ilgili)” belirtiler ortaya çıkar. Çarpıntı, terleme, titreme ya da sarsılma, soluğun daralması ya da boğuluyor gibi olma, göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma, bulantı ya da karın ağrısı, baş dönmesi, ayakta duramama, sersemlik ya da bayılacakmış gibi olma, uyuşmalar, titreme, üşüme, ürperme ya da ateş basması gibi duyumlar bedensel belirtileri oluştururken, gerçekdışılık ya da kendine yabancılaşma, kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı, öleceği, kalp krizi ya da inme geçiriyor olduğu yönündeki düşünceler ise bilişsel belirtileri oluşturur.
Panik atak sırasında, bedensel ve bilişsel belirtiler sürekli bir etkileşim halindedir. Bunu bir örnekle şöyle açıklayabilirim; işyerinizde, bir toplantıdasınız ve birden kalp çarpıntınız (bedensel belirti) başladı.. Birtakım düşünceler ortaya çıkıyor. “Şuan bir panik atak geçirirsem ne olur? Toplantıdan çıkmak zorunda kalabilirim, insanlar benim zayıf, işe yaramazın teki olduğumu düşünebilirler. Ortamdan çıkamazsam kontrolümü kaybedip baygınlık geçirebilirim.” (bilişsel belirtiler). Toplantıya olan ilginiz azalır ve bedensel belirtileriniz ile daha çok ilgilenmeye başlarsınız. Nefes alış verişiniz hızlanır, soğuk soğuk terlemeye ve titremeye başlarsınız (bedensel belirti). Ya..olursa şeklindeki düşünceleriniz devam eder; kaygı düzeyiniz daha da artar; belki de daha sonra toplantıdan çıkarsınız.. Bu örnekte, bedensel belirtilerin olumsuz düşünceleri ve duyulan kaygıyı arttırdığını, aynı şekilde olumsuz düşüncelerin de bedensel belirtileri şiddetlendirdiğini görüyoruz.
Panik ataklar, kaygı bozuklukları, depresyon, alkol ve madde ile ilişkili bozukluklar gibi birçok ruhsal bozuklukta ortaya çıkabileceği gibi, kan şekeri düşüklüğü (hipoglisemi), guatr, sara nöbeti (epilepsi), kalp hastalıkları gibi genel tıbbi durumlarda da ortaya çıkabilir. Öncelikle, altta yatan tıbbi durumlar dikkatli bir şekilde araştırılmalıdır. Hekiminiz panik ataklarınız için uygun gördüğü tüm muayene ve laboratuar incelemelerini yapmış ve bedensel bir hastalıkla ilgili herhangi bir neden bulamamışsa söz konusu belirtileriniz hakkında bir uzmana danışarak bilgi sahibi olmak hem sizin kaygınızı azaltacak hem de tedavi için ilk adımı atmanızı sağlayacaktır. Aksi taktirde, bedensel bir hastalığınız olduğu yönünde ısrarlı tavır, bedensel belirtilerinize daha çok odaklanmanıza, dolayısıyla panik ataklarınızın yoğunlaşmasına, hatta ortaya çıkmasına neden olabilir.
Tedavi Edilmesi Gereken Bir Durum: “Panik Bozukluk”
Panik bozukluğu olan kişi, birdenbire ve beklenmedik bir biçimde, herhangi bir özgül nesne ya da durumla ilişkisiz olarak, görünür herhangi bir tetikleyici neden olmadan panik ataklar yaşar ve tekrar atak yaşayacağından dolayı yoğun kaygı ve üzüntü içerisindedir. Ataklara maruz kalmamak için belirli ortamlara (örn, süpermarketler, sinemalar gibi kalabalık yerler, araba, uçak, otobüs, metro gibi kaçmanın zor olacağı yerler) girmek istemeyebilir veya birtakım etkinliklerden (örn; fiziksel egzersiz, cinsel ilişki, kafein) kaçınmaya başlayabilir. Hastanın bu ve benzeri durumlarının detaylı bir şekilde araştırılması, olası sebeplerin ve tetikleyicilerin ortaya çıkarılması, varsa altta yatan diğer ruhsal patolojilerin aydınlatılması tedavi açısından oldukça önemlidir.
Tedavi, kısa ve uzun süreli tedavi olarak iki şekilde planlanabilir. Kısa süreli tedavide ilaçlar, soruna ilişkin bilgilendirme veya psikolojik tedavilerin başlatılması yer alır. BDT (Bilişsel Davranışçı Terapi), özellikle uzun süreli tedavide, depreşme ve nükslerin önlemesi açısından etkinliği kanıtlanmış bir tedavi yöntemidir. Buradaki asıl sorunun bilişsel düzeyde olduğu düşünüldüğünde, düşünceleri anlama ve değiştirme yönünde atılacak adımların, ilaveten anksiyete yönetimi, alıştırma veya maruz bırakma ve solunum egzersizleri gibi diğer bilişsel ve davranışçı yöntemlerin kullanılmasının tedavide etkili olacağı aşikardır. Kaldı ki; yalnızca ilaçla olan bir tedavi yöntemi, ilaca bağlı istenmeyen yan etkilerin ortaya çıkması, kişinin ilaç kullanamayacağı (fiziksel hastalık, gebelik ve emzirme dönemi gibi) veya ilacın bırakılması sonrası hastalığın tekrar ortaya çıkması gibi durumlar varlığında yetersiz veya eksik kalacak ve kişiyi ileride ilaç kullanmadığı dönemde durumla baş edebilmesi için gerekli becerilerden yoksun bırakacaktır.
Son olarak, panik bozukluğun tedavi edilebilir bir rahatsızlık olduğu, ve bir hekim olarak, gerektiğinde ilaç gerektiğinde ise terapi ile kişiye özel bir tedavi programının uygulanmasının gerekli olduğu kanaatindeyim.